ÖLÜME SEBEP OLUNMASI HALİNDE DUL AYLIĞI

“Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanama­yacağı” ilkesi gereği, sigortalının kasten öldürülmesi halinde, ölüm aylığına “hak kazanma” olgusu gerçekleşmez. Ancak, kas­tın aşılması suretiyle sigortalıyı öldürme olayında “kasten ve haksız yere öldürme” halinin varlığından söz edilemez.

İstemin Özeti: Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama so­nunda; İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 22.12.2005 gün ve 1370-1171 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi’nin ilamıyla; (…Dava; sonucu itibariyle 24.04.1989-13.07.2001 döneminde 12 yıl sigortalılık süresi ve 3914 gün ödenmiş primi bulunan muris kocadan 506 sayılı Yasa’nın 68. maddesine göre ölüm aylığı bağlanması istemine ilişkindir.

Davada uyuşmazlık konusu olan husus ise; 506 sayılı Kanun’a tabi aktif sigortalı nikahlı eşini 13.07.2001 tarihinde kastın aşılması suretiyle öldüren davacıya, aynı Kanun kapsamında eşinden dolayı ölüm aylığı bağlanıp bağlanamayacağı, bir başka anlatımla murisi sigortalıyı açıklanan şekilde öldüren ve Türk Ceza Kanunu’nun 449/1, 452/2, 51/2. maddelerine göre verilen mah­kumiyet kararı onanarak kesinleşen davacının bu nedenle mirastan yoksun bırakılmasının; Sosyal Sigortalar Kanunu’nda düzenlenen Sosyal Sigorta hakları kapsamında, ölüm sigortasından eş olarak hak sahipliği sıfatını kazan­masında önleyici nitelik taşıyıp taşımadığı konusundadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.06.2005 gün E: 2007/10-364, K: 2005/390 sayılı ilamında ölüm sigortasından hak sahiplerine aylık bağ­lanabilmesi için 506 sayılı Kanun’un 66. maddesinde sigortalıya ilişkin belirtilen belli süre sigortalı olmak ve prim ödeme koşullarının gerçekleşmesi yanında, 68. madde ile bu aylıktan yararlanacaklar için birtakım olumlu ve olumsuz koşullar aranmaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun ölüm sigortası kolundan eş ve çocuklara aylık bağlanmasını düzenleyen 68. madde hükmü “ölen sigortalının aylık bağlanmasına hak kazanan kimselerine aşağıdaki hükümlere göre aylık bağlanır.” ifadesine yer verdikten sonra, eş ve çocukların şahsında aranan diğer koşullar sıralanmış, bu kapsamda da dul eşe ölüm sigortası kolundan aylık bağlanacağı ve bu aylığın tekrar evlenme ile sona ereceği belirtilmiştir.

Bu noktada çözümlenmesi gereken “aylığa hak kazanma” olgusunun, eşini öldüren davacı eş yararına gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Bu konuda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ayrı bir düzenleme öngörmemiş olup, bu nedenle sorunun çözümünde genel hükümlerden yararlanılması gerekmiştir. Konuya açıklık getirebilmek için mirasçılıkla ilgili Medeni Kanun hükümleri ve Sosyal Güvenlik Mevzuatı’nın “hak kazanma” olgusuna yaklaşımlarının irdelen­mesi gerekmektedir.

Mirastan yoksunluk sebeplerini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 578. maddesi (eski 520. madde) miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlerin mirasçı olamayacakları gibi; ölü­me bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemeyeceklerini hükme bağla­mıştır.

5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun “Dul ve yetim aylığının bağlanamayacağı” halleri düzenleyen 77. maddesi hükmünde de; “Aşağıda yazılı hallerde dul ve yetimlere aylık bağlanmaz: a- Kendisinden aylık bağlanacak, iştirakçiyi veya emekli, adi malûllük, vazife malûllüğü aylığı alanı; kasten veya haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu kanun gereğinde adi malûl sayılacak hale getirenlere;” düzenlemesine yer verilmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 578. maddesinde sayılan mirastan yoksunluk nedenleri ve bu düzenlemeye koşut bulunan 5434 sayılı Kanun’un 77. maddesi Sosyal Güvenlik Hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesinin gözetilmesini zorunlu kılmakta, sigortalının kasten öldürülmesi halinde, 506 sayılı Kanun’un 68. maddesinde öncelikle aranan “ölüm aylığına hak kazanma” olgusunun gerçekleşmediği sonucunu ortaya koymaktadır, biçimindeki görüş ve içtihadı ile konuya açıklık getirmiştir.

Mahkemenin, Hukuk Genel Kurulu kararı içeriğine göre davanın reddine karar vermesi gerekirken, yazılı şekilde 01.08.2001 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanmasına hükmetmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.

O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz istemleri kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…) gerekçesiyle dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görü­şüldü:

Ölüm sigortasından aylık bağlanabilmesi, aylığından yararlanılacak si­gortalının sigortalılık süresi ile prim ödeme gün sayısına ilişkin birtakım koşul­ların varlığını gerekli kılmaktadır (506 s. Kanun m. 66). Hak sahipleri yö­nünden aranan koşullara ise bir diğer maddede yer verilmiştir.

Ölüm sigortası kolundan eş ve çocuklara aylık bağlanmasını düzenleyen 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 68. maddesi “Ölen sigortalının aylık bağlanmasına hak kazanan kimselerine aşağıdaki hükümlere göre aylık bağ­lanır” ifadesine yer verdikten sonra, eş ve çocukların şahsında aranan koşullar sıralanmış, bu kapsamda dul eşe ölüm sigortası kolundan aylık bağlanacağı ve bu aylığın tekrar evlenme ile sona ereceği belirtilmiştir.

Uyuşmazlık; dul eşin ölüm aylığına hak kazanabilmesi için maddede belirtilenler dışında başka bir koşulun aranıp aranmadığı, diğer bir ifadeyle, sigortalı eşini “kastın aşılması suretiyle” öldüren davacı eşin ölüm aylığına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Çağdaş sosyal güvenlik sistemleri, belirli sosyo-ekonomik risklerle kar­şılaşan bireylere güvence sağlamayı amaçlamakta, bu risklerin zararlı etkilerini ortadan kaldırabilmek yönünde sürekli gelişim göstermektedir. Bu durum, sosyal sigortaları biçimlendiren sosyal koruma ve dayanışma ilkesinin bir sonucu ise de, korumanın sınırsız olması beklenemez.

Çözümlenmesi gereken, ölüm aylığına “hak kazanma” olgusunun, eşini “kastın aşılması” suretiyle öldüren eş yararına gerçekleşip gerçekleşmediğidir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda bu yönde bir düzenlemeye yer veril­memiş olması bir yasa boşluğunu ifade etmektedir. Yasa koyucunun temel kavramlar yönünden sosyal güvenlik kanunları arasında bir farklılık yaratmak istemeyeceği düşünüldüğünde, bunun kabulü zorunludur.

Kaldı ki, 5655 sayılı Kanun ile yürürlüğü ertelenen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmiş olması, 506 sayılı Kanun’da düzenleme boşluğu bulunduğu yönündeki düşünceyi desteklemektedir.

Sorunun çözümünde, iç hukuk kaynakları kapsamında, diğer sosyal güvenlik mevzuatından ve Medeni Kanun hükümlerinden yararlanılarak, mirasçılıkla ilgili Medeni Kanun hükümleri ve sosyal güvenlik mevzuatının “hak kazanma” olgusuna yaklaşımları irdelenmelidir.

Düzenleme boşluklarının giderilebilmesi için diğer hukuk kaynaklarına başvurulurken sosyal güvenlik hukuku ile korunmak istenen dengenin bozulmamasına da özel önem gösterilmelidir.

Mirastan yoksunluk sebeplerini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 578. maddesi (eski 520. madde) miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlerin mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemeyeceklerini hükme bağ­lamıştır.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun “Dul ve Yetim Aylığının Bağlanmayacağı” halleri düzenleyen 77. maddesi hükmünde;

“Aşağıda yazılı hallerde dul ve yetimlere aylık bağlanmaz:

a) Kendisinden aylık bağlanacak, iştirakçiyi veya emekli, adi malûllük, vazife malûllüğü aylığı alanı;

Kasten ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu kanun gereğince adi malûl sayılacak hale getirenlere;” düzenlemesine yer verilmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 578. maddesinde sayılan mirastan yoksunluk sebepleri ve bu düzenlemeye koşut bulunan 5434 sayılı Kanun’un 77. mad­desi, sosyal güvenlik hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesinin gözetil­mesini zorunlu kılmakta, sigortalının “kasten” öldürülmesi halinde, 506 sayılı Kanun’un 68. maddesinde öncelikle aranan ölüm aylığına “hak kazanma” olgusunun gerçekleşmediği sonucuna varılmaktadır (Hukuk Genel Kurulu’nun 15.06.2005 gün ve 2005/10-364-390 sayılı Kararı).

Davaya konu somut olayda ise, davacının, kendisinden dolayı ölüm aylığı bağlanmasını istediği sigortalı eşinin ölümüne sebep olması nedeniyle yargılandığı Ağır Ceza Mahkemesi’nin Kararıyla; Mülga Türk Ceza Kanunu’nun 452/1. maddesi uyarınca “katil kastı olmaksızın darp neticesi öldürmek” suçundan, ağır tahrik ve iyi hal nedeniyle yapılan indirimlerden sonra 3 yıl 4 ay ağır hapis cezasına mahkum edildiği, mahkeme kararından, olayda eşini öldürme kastının bulunmadığının anlaşıldığı ve eşe ölüm aylığı bağlanmasına engel olacak “kasten ve haksız yere eşin öldürülmesi” halinin gerçekleşmemiş olması nedeniyle, davacıya ölüm aylığı bağlanmaması yönündeki Kurum işlemi isabetli bulunmamaktadır.

Karar: Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular gözetildiğinde; somut uyuş­mazlıkta “kasten ve haksız yere öldürme” olgusunun gerçekleşmemiş olması nedeniyle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle onanmasına, oyçokluğuyla karar verildi.

——————————————————————————————————-

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Tarih: 07.11.2007

Esas No : 2007/10-812

Karar No : 2007/828

506 s. SSK Md. 68

line
footer

Adres: Kızılay Atatürk Bulvarı No:64/25 Çankaya/ANKARA | Telefon:(312) 419 80 08 | Mail: [email protected] | web Tasarım: kızılayWeb | © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.