Bilindiği üzere, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.Ancak, geri verilecek miktar, her zaman zenginleşme miktarına eşit değildir.Burada kural, geri verilecek miktarın zenginleşenin malvarlığındaki çoğalmaya eşit olması ise de, bunun, fakirleşenin malvarlığındaki azalmadan daha fazla olmaması da gerekir.
Zenginleşme miktarı ile geri verilmesi gereken miktarın her zaman eşit olmamasının bir nedeni, zenginleşmenin konusunun para dışındaki bir şey olduğu hallerde, o şeyin zenginleşenin malvarlığındaki değeri ile, fakirleşenin malvarlığındaki değerinin farklı olabilmesidir.Nihayet, iyi niyetli zenginleşenin geri verme borcunun kapsamı, hakkaniyet ilkesi çerçevesinde sınırlandırılabilir.Burada amaç, iyi niyetli müktesibi, sebepsiz zenginleşmesinin hiç gerçekleşmiş olması halinde hangi durumda bulunacak idiyse, ondan daha kötü duruma düşürmemektir.
(Sebepsiz zenginleşme ve iade borcunun kapsamı bakımından öğretideki görüşlere ilişkin olarak, bkz: Andreas Von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Cevat Edege Çevirisi, 1. Cilt, İstanbul 1952, Sh: 466 vd; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 1983, Sh: 756 vd; Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuk 1. Cilt, İstanbul 1969, Sh: 390 vd.)Vurgulanmalıdır ki, faiz, sebepsiz zenginleşmenin bir miktar paradan ibaret olduğu hallerde, elde edilebilecek tek medeni semere türü değildir.
Faiz getirecek şekilde işletilmemiş olsa bile, bir paranın sebepsiz zenginleşenin malvarlığında bulunduğu süre içinde, onun malvarlığına ekonomik bakımdan başka türlü katkılar sağlayabileceği kuşkudan uzaktır. Ancak, sağladığı katkının türü ve miktarı her somut olayda farklı olacağından, eldeki davada olduğu gibi, zenginleşenin bu parayı ne şekilde değerlendirdiği yönünde herhangi bir açıklığın bulunmadığı hallerde, ekonomik katkının belirlenmesinde hukuksal bir ölçü olarak, faiz kavramı esas alınmalıdır.Sebepsiz zenginleşenin, zenginleşmeye konu para için daha yüksek veya daha düşük oranda faiz almış olduğu ispat edilmediği sürece; zenginleşmenin gerçekleştiği tarih ile geri vermenin talep edildiği tarih arasındaki süre için, paranın kullanma değerinin karşılığı olarak, temerrüt faizi kadar faizle yükümlü tutulmalıdır.
(Nihat Yavuz, Sebepsiz iktisap, Ankara 1998, Sh: 561 ve devamı).Ancak, müşterek hukukun “Gaspeden daima temerrüt halindedir” şeklindeki genel ilkesi, günümüzde de uygulama yerine sahiptir. Bu ilkeye göre, haksız fiilin faili ve sebepsiz zenginleşen daima temerrüt halinde bulunduğu için, zaten gerçekleşmiş olan temerrüdü sağlamak üzere alacaklının bunlara ayrıca bir ihtarda bulunması gerekmez.
Adres:Rağıp Tüzün Mah.Taşkın Sok.No:20 Yenimahalle/ANKARA Tel:(+90 312) 344 98 22 Mail:[email protected]
Tüm hakları ©2009-2010 Kanber KILINÇ Serbest Muhasebeci Mali Müşavir üzerinde saklıdır.